14 Ağustos 2013 Çarşamba

Akarsularımızın Doğuşu, Oluşu Ve Beslenişi

Görülüyor ki, ortalama 1000 m. nin üstünde bir yükseklik gösteren ve 2000-3000 m.lik sıradağlara çok yer veren Anadolu, çevresindeki denizlere doğru suların yöneldiği bir ülkedir. Her ne kadar Türkiye'nin ırmakları orta uzunlukta ise de bir takım büyük ırmakların başlıcaları beslenme alanları ve yukarı kesimleri memleketimizdedir. (Fırat, Dicle, Aras, Kura gibi).

Dağların çok bulunduğu Türkiye'de türlü denizlere yönelen akarsuların başladıkları ve çevreye uzandıkları bir takım dağılma alanları vardır. Bunlardan biri Bata Anadolu'da Murat dağıdır. Buradan dört yana sular dağılır: Ege denizine (Büyük Menderes, Gediz), Marmara denizine (Kirmasti çayı), Karadeniz'e (Sakarya nın kolu olan Porsuk çayı), İç Anadolu kapalı havzasına (Akarçay). Doğuda bulunan bir başka akarsu dağılma merkezi Uzunyayla'dır. İlgi çekici bir olay olarak belirtilebilir ki, bu dağılma yeri bir dağ veya başka bir kabarık şekil değil, bir tekne'dir. Bu Uzunyayla teknesinden Akdeniz'e(Seyhan'ın kolu olan Zamantı ırmağı), Basra körfezine (Fırat'ın kolu olan Tohma çayı), Karadeniz'e (Kızılırmağın bu tekneye uzanmış bazı kolları) ilk kaynaklarını ve yukarı yerlerini almışlardır. Daha doğuda Bingöl dağları da böyle bir akarsu dağlıma yeri özelliğini gösterir, buradan iki yana sular yönelir: Hazar denizine (Aras ırmağı), Basra körfezine (Fırat'ın kolu olan Murat ırmağı). Daha doğuda Aladağ ile Tendürek dağı da böyle bir özellik gösterir: Basra körfezine (Muratbaşı alanında Murat ırmağının başlangıç yeri), Hazer denizine (Sarısu yoluyla Aras), Van kapalı havzasına (Bendimahi çayı).

Akarsularımızın uzanış yönleri, çok yerde, mevcut eğimin bulunduğu alanlarda, bu alanda çukurlaşma yerleri ve çöküntü hendekleri ile ovalar boyunca olmakla beraber, yer yer keskin dirsekler yapar ve dağ sıralarını enine yarıp geçerler. Sözgelişi: Fırat'ın iki ana kolu olan karasu ve Murat takriben doğu-batı uzanırken, birdenbire güneye dönerler. Diyarbakır'dan Siirt güneyine kadar batı-doğu uzanan Dicle, Siirt'in güneyinde birden güneye dönerek. Kelkit ırmağı ve Yeşilırmak ırmak ile Kızılırmak ve Sakarya'da da benzer dirsekleri, yani anı dönüşleri görmek mümkündür. Böyle uzanışlar çaylar ve dereler boyunda da görülebilir. Böyle dirseklerin başlangıç ve bitiş yerleri arasında, çoğunca, dar ve derin boğazlar bulunur. Bunlar bulunduğu dağı bir yerinden kesen yarma vadilerdir. Bu boğazlar, çok önceleri geçmekte oldukları yerde o zamanların arazi eğimine uygun olarak akarlarken, geçtikleri bir kesimde dağ oluşmasına yol açan bir yerkabuğu bölümünün ağır ağır yüklenmesine adım uydurarak o yere derin gömülmüşler, böylece o yerde bir boğaz biçimi meydana gelmiştir. Çeşitli arazi yapısına da yer yer bağlı olarak bu gömülmeler sırasında üstteki o zamanın yumuşak tabakalarının eğimine uyar şekilde akmış bulunan eski akarsular, bu yumuşak tabakalara kolayca gömüldükten sonra, artık, çığırlarını çizmiş olarak, dipteki en sert kayaları bile kesmekte devam etmiş, böylece iki yanı sert kayalık, dar ve derine kazabilen güçlü, yani bol akımlı ve yatağı çok eğimli akarsuların, gere geri aşındırmalar yaparak içerilere sokulmaları yolunun da önemli yeri olmuştur. Böyle boğazlar, bugün elverişli birer baraj yeri olarak seçilmektedirler.

İşte yukarıda adı geçen ırmak dirsekleri, bir akarsuyun, bir başkasını kendine çektiği yerdir. Her akarsuda, sularını topladığı alan (buna o akarsuyun yağış alanı denir) ile komşu akarsuyun yağış alanı arasında doğal bir sınır yeri vardır ki, buna su bölümü denir. Subölümü, o iki akarsu arasında bir ara çizgisidir. Bu çizgi, uzun süreler bulundukları yerde kalmaz, yer değiştirir. Bunun nedeni, her akarsuyun aşındırmasını geriye doğru, yani akarsuyun kaynak yönüne doğru yapmasıdır. Böylece, yatağını hızla derinleştiren, geri geri oymayı daha hızla başaran bir akarsı, bu işleri bu derecede güçlü olarak yapamayan başka bir Karasuya sokulur, su bölümünü ona yanaştırır, onun bir bölümünü veya bütününü kendine çeker, işte bu olaya "bir akarsuyun ötekini kapması" veya sadece kapma (kaptür) denir. Kapma savaşının verildiği ve aşındırmasını iyi yapamayan akarsuyun "kapıldığı" yerde bir dirsek yeri belirir ki, buna "kapma dirseği" denir. Kapma olayını başaran bol sulu, yatağı çokça eğimli ve gür akışlı akarsu, uzun boylu ve büyük bir akarsu olmasa bile, böyle olmayan büyük akarsuları kendine döndürebilir. İşte Anadolu'da bu olayın çok örnekleri vardır. Bu olayın yardımı ile büyük ölçülü akarsu ağlarımız, akarsu sistemlerimiz oluşmuştur. Kızılırmak, Sakarya akarsu ağları gibi.

Gerçekten, yakın bir jeolojik geçmişte Anadolu yükselmiş, Karadeniz'in bulunduğu yer çökmüş, burada büyük bir iç-deniz doğmuştur. Karadeniz boyunca uzanan Kuzey Anadolu dağlarının bu denize bakan yamaçları, ortalama, 1500-3000 m. yükseklikleriyle deniz yönünden esen nemli rüzgârları alarak, bu yamaçlara bol yağış (yılda 750-2000 mm. Ve daha çok) düşmüştür. Bu yağışlar, bu dik yamaçlı dağlarda gür bir şekilde çağıltılarla akarak yataklarını derinleştirirken, iç bölgelerin çok daha az yağışlı (yılda 300-500mm.) akışları zayıf yerlerindeki ırmaklarına doğru, geri geri aşındırmalarla sokularak ve yataklarını hızla derinleştirip dar ve uzun boğazları aşarak sokulmuş, onları kendilerine yer yer çekmişlerdir. Bir başka şekilde de yorumlamaya çalışarak denilebilir ki, yakın bir jeolojik geçmişte bir kısım arazinin suların toplayarak denize ulaşmış bütün bulunan akarsuların, arazinin yükselmesiyle birlikte oraya gömülmeleri, bu arada yer yer geriye doğru aşındırmalarını da yaparak başka akarsuların kollarını kendilerine çekmeleri ve o zamanın göllerine uzanarak bunları da kendilerine bağlamaları ile, bölüm bölüm eklenmeler halinde, büyük akarsu ağları oluşmuştur. Bu olayların gelişmesine bağlı olarak, Karadeniz'e dökülen ırmaklar (Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya...), iç bölgelerin çok içerilerine kadar sokulabilmiş, kendilerinin denize akışlı yağış alanlarını genişletmişlerdir. Benzer durumları, mesela Akdeniz Bölgesinin doğu kesiminde ve Doğu Anadolu'nun geniş orta ve güney kesimlerinde (Fırat ve Dicle yağış alanı bölgelerinde), Güneybatı Anadolu'da da görmek mümkündür. Bu olayların iyice gelişemediği yerlerde ise, denizlere akışı olmayıp, "içe akışlı bölgeler", yani kapalı havzalar kalmıştır ki, bunun tipik bir örneği İç Anadolu kapalı havzasıdır. Türkiye'de yerine göre, bu akarsu ağları oluşmasının çeşitleri vardır.

Akarsularımızın bu gelişmelerine de zamanla çizgilerinin değişmesine, akarsular arasındaki kapma olaylarına ve yine yer yer yerkabuğunun yükselme ve çökmelerine bağlı olarak, özellikle ırmaklarımız boyunda, meydana getirdikleri vadiler bakımından şu iki durumu çok yerde görmek mümkündür:

1-Bu ırmakların yukarı kesimlerindeki dağlık yerlerde (kaynak kollarının uzandığı yerlerde), çoğu derin olan vadiler, bunun ilerisinde ve çoğunca orta kesinde, takriben eski havzaların, teknelerin yer yer kendini ettiği, aralarında yer yer boğazların da bulunduğu, adeta birbirlerine eklenmiş eski tekneler kesimi görülür.

2-Dağ sıralarının uzun boğazlar halinde enine yarıldığı aşağı kesim müşahede edilir. Bu durumu, birçok ırmaklarımızda görürüz. Irmaklarımız, çok miktarda sürüntü maddeleri (kum, çakıl, kil, çamur ) taşıdıklarından ve bunları hem yolları boyunda daha ileri sürükleyemedikleri için, ağız bölümlerinde bu maddelerin yığılması ile geniş ovalar doğmuştur. Burada akarsular, vadileri içinde değil, yüzlek olarak akarlar; Çukurova, Çarşamba ovası, Bafra ovası gibi. Bunlar ve benzerleri birer delta ovasıdır ki, Türkiye'nin geniş yer tutan önemli ve ekonomik değeri büyük olan yerlerdir.

Türkiye'nin akarsuları yerine göre, yağmurlar ve kar suları, yüksek dağların buzul suları, gür kaynaklar, küçük su kaynakları ve sızıntı suları ile beslenirler. Bu besleniş şekillerine göre akarsularımızın yıl içindeki akışları, kabarmaları, taşmaları, çekilmeleri, sel halinde akmaları, kurumaları veya kuruyacak hale gelmeleri bakımından çok çeşitlilik gösterirler. Bu akış çeşitliliği, mevsimler içinde aylarca veya haftalarca sürebildiği gibi, ani kabarmalar şeklinde de olabilir.

Memleketimiz, ılıman kuşak iklimleri arasında olup, bu arada memleketimizin kenar bölgeleri türlü derecelerden Akdeniz ikliminin yayılış alanı içindedir. Ana çizgileriyle alındığında Güney Anadolu ile Batı Anadolu Akdeniz ikliminin etkileri altındadır. Buralarda yer yer küçük farklılıklar olsa bile, yağış mevsimi kış ve etrafındadır: Yağmurlar güzün başlar, ilkbahara kadar sürer. Deniz seviyesine yakın yerlere ve çukur ovalara hep yağmur yağar, yüksek dağlara bu sıralarda daha ziyade kar yağar. Bu bölgelerde yaz ayları kurak geçer. Buralarda yıllık yağış tutarı 50-200 cm. dir. Yağmurlar, çoğunca sağanak şeklinde olur, kısa süreler içinde çok miktarda su yere iner, yamaçlar boyunca akışlar ve ani akarsu kabarmaları olur. Yazın ise bu sular çekilir. Bu uzun kurak mevsimde su kaynakları ve bu arada gür kaynaklar akarsulara karışıyorsa, suyun seviyesinin daha fazla düşmesini önlerler. Bu katkılar olmuyorsa, buradaki akarsuların çekilmesi çok olur. Memleketimizin Karadeniz kıyı bölgesinde ise her mevsim yağışlıdır. Bu özellik, batıdan Doğu Karadeniz taraflarına gidildikçe hem daha belirgin bir hal alır, hem de yıllık yağış miktarı artar. Böylece, yer yer farklı durumlar bulunmakla beraber, Batı ve Orta Karadeniz bölümünde yıllık yağış 100-150 cm. yı, Doğu Karadeniz Bölümünde ise 2-3 m. yi bulur. Bu yağış tutarı, dağların yüksek yerlerinde artar, buralarda kar yağışı önemli yer tutar. Bu duruma göre bu dağlardan inen sular, hem yıl boyunca yağmurlarla, hem de yazın ayrıca kar suları ile beslenirler.

Türkiye'nin iç bölgeleri yarı kurak iklim çeşitlerini kendinde toplamıştır. Bu bölgelerde yağışlar, kenar bölgelere göre, bazı yerlerde yarıdan aşağıya düşmüş, bazı tekne biçimli yerlerde ise üçte birine inmiştir. Yağış mevsimi ise kış sonu ve ilkbahara kaymıştır. Bu iç bölgelere olan yağışlar, mevsimine göre, yağmur ve kar şeklinde olur. Bu arada Doğu Anadolu'nun çok yerinde ve hele Erzurum-Kars yüksek yaylalarında soğuklar uzun sürer ve sert olur, yaz sıcakları kısa sürer. Bu nedenle buralarda ve özellikle dağlarda ve yüksek yaylalarda donma olayı çok olduğundan ve uzun sürdüğünden, kaynakların böyle yerlerden alan akarsularda beslenme duraklar, su seviyesi düşer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder