30 Temmuz 2013 Salı

Öğrenme Türleri

Çocuklar öğrenme kapasitelerinde farklı oldukları gibi, nasıl öğrendiklerinde de farklılıklar gösterirler. Bu kabul, sınıf içi eğitim konusunda çok önemli imâlar içermektedir.

 Dr Rita Dunn öğrenme türlerinin biyolojik ve gelişimsel boyutta kişisel özelliklere sahip olduğunu ve bu nedenle bir öğretim yönteminin bazı öğrenciler için etkiliyken, diğerleri için etkili olmadığını öne sürmekte ve her insanın imzası kadar kişisel bir öğrenme türüne sahip olduğunu öne sürmektedir.

 Öğrenme türü yaklaşımı kabul edildiği anda, her öğrencinin kendi güçlü olduğu yolla becerilerini geliştirmesine yardım edecek bir öğretim yaklaşımını da kabul etmek gerekmektedir.

 Duyusal Tercihler Öğrenme türleri ile ilgili en önemli kavram, öğrencilerin duyusal tercihlere sahip olduğu ve bu tercihlerin öğrenmelerini nasıl etkilediğidir.

 Duyusal tercihler;
 görsel,
 işitsel,
 devin duyusal ve
 dokunma
 olarak adlandırılmaktadır.

 Basit bir örnekle,
 görsel öğrenciler yeni bir bilgiyi en iyi görerek öğrenirler ve öğretmenin bir konuyu sözlü olarak açıklaması yerine göstermesini tercih ederler. Bu tür öğrencilerin bazen sözlü talimatları dikkate almadıkları görülmektedir.

İşitsel öğrenciler ise tam tersine sözlü açıklamaya gereksinim duyarlar.
 Dokunma tercihli öğrenciler materyali elleri ile dokunarak en iyi öğrenirlerken,
 devin duyusal öğrenciler tüm vücutlarını kullanabildikleri, mim, drama, alan gezisi gibi yöntemlerle en iyi öğrenmektedirler.

Diğer Bireysel Tercihler 
 Duyusal tercihler öğrenme türlerinin sadece bir boyutudur.
 Dunn ve diğer araştırmacılar,
 ses düzeyi,
ışık düzeyi,
ısı,
oturma düzeni,
 hareketlilik,
 grubun büyüklüğü,
 öğrenme etkinliğinin türü;
 öğrenmeye konsantrasyon sırasında yeme-içme gereksinimi ve
 kronobiyolojik (zaman tercihleri) gibi başka etkenler bulmuşlardır.

 Dahası öğrenme türleri ile beynin sağ sol yarım küresinin fonksiyonları arasında bağlantılar olduğu görülmektedir.

Örneğin,
 beyninin sol yarımküresi fonksiyonlarını ağırlıklı olarak kullanan (analitik/tümevarımcı) kişilerin küçük adımlarla anlama ulaştığı ve daha başarılı öğrendiği;

 beyninin sağ yarımküresini kullanan (bütünsel/ tümden-gelimci) kişilerin ise kavramın bütününden anlama ulaştığı ve daha sonra ayrıntılara odaklandığı belirlenmiştir.

 Beynin sağ ve sol yarımküreleri üzerine yapılan bu araştırma bazı ilginç bulguları ortaya çıkarmıştır.

 Örneğin,
 sebatkar olarak nitelenen öğrenciler genellikle sol beyinlerini kullanmaktadırlar.
 Üstün ve çok üstün zekalı çocuklar daha çok sağ beyinlerini kullanmakta bu tür zeki çocuklar ve diğer sağ beyin kullanıcısı çocuklar yapılardan, kalıplardan hoşlanmamakta ve akranları ile birlikte daha iyi güdülenmektedirler.

 Sol beyin kullanıcısı çocuklar geleneksel düzendeki sınıfları, yapı ve kalıpları, görsel materyalleri, devin duyusal ya da dokunma duyusuna hitap eden kaynaklara tercih etmektedirler.

 Yine ilginç bir şekilde bu özellikler, yaş gurupları, beceri gurupları, kültür gurupları, hatta anne, baba ve kardeşlerde bile benzer olmaktan çok farklı olma eğilimindedir.

 Öğrenme türleri ile ilgili araştırmalar küçük guruplarla öğrenmenin etkililiğini de vurgulamaktadır.

 Üstün zekalı çocuklar hariç, 3-8 sınıf öğrencilerinin iyi düzenlenmiş küçük guruplarda, yalnız ya da öğretmenle birlikte çalışırken de daha iyi öğrenmektedirler.

 Bunların dışında öğrencilerin konsantrasyon için farklı yeme/içme tercihleri vardır. Yetişkin olarak kendi bilişsel etkinliklerimize göz atacak olursak bizim de konsantrasyon için atıştırmak ya da bir şeyler yiyip/içmek gibi tercihlerimiz olduğunu fark ederiz.

 Yapılan araştırmalar eğitimcilerin, bazı yanlış kanaatlara sahip olduklarını göstermiş, şimdi de bunları inceleyelim.

Yanlış inanışlar 
 Öğrenme türleri konusunda yapılan araştırmalarda eğitimcilerin bazı yanlış inançlara sahip oldukları ortaya çıkmıştır:

Bunların en yaygın olanları şu şekilde sıralanabilir:
 1. Fiziksel etkinlikler öğrenmeyi engeller.
 2. Çocuklar sabah saatlerinde öğrenmeye karşı uyarılmış durumdadır.
 3. "Sınıflar iyi aydınlatılmış, hafif serin, gürültü ve hareketliliğin kesin bir şekilde engellendiği sessiz bir ortama sahip olmalıdırlar."

 Bu yargıları sırasıyla inceleyelim.
 1- Fiziksel etkinlikler öğrenmeyi engeller.
 Sıralarında oturmayan, kalemlerini ya da ayaklarını yere vuran, sürekli hareket halindeki çocuklar tipik hiperaktif ya da öğrenmeye konsantre olamayan çocuklar olarak nitelendirilirler. Fakat psikologlar bu şekilde itham edilen çocuklardan çoğunun klinik anlamda hiperaktif olmadıklarını, normal ve sadece hareket etme gereksinimleri olduğunu belirtmektedirler.

 Sınıfta derse karşı en ilgisiz olan çocukların en çok hareket etmeye gereksinim duyan çocuklar olduğu tespit edilmiştir. Bu çocukları sınıfta, en az edilgenlik gerektiren etkinliklerde görevlendirmek olumlu sonuçlar vermektedir.

 2- Çocuklar sabah saatlerinde öğrenmeye karşı uyarılmış durumdadır. Yapılan bir araştırmanın şaşırtıcı bulgularına göre öğrencilerin büyük bir çoğunluğu "sabahları daha uyarılmış" değildir:

 Tersine sabahın geç saatlerinde ya da öğlen saatlerine doğru daha kolay konsantre olmaktadırlar.

 Öğretmenlerin çoğunluğu önemli ve ciddi öğrenme ya da öğretme etkinliklerinin öğlen yemeklerinden önce yapılması gerektiğine inanmaktadırlar.
 Oysa yapılan araştırmada bir milyon öğrencinin yalnız üçte biri sabah saatlerini tercih etmiştir.

 3- "Sınıflar iyi aydınlatılmış, hafif serin, gürültü ve hareketliliğin kesin bir şekilde engellendiği sessiz bir ortama sahip olmalıdırlar."

 Öğretmenlerin çoğu
 çiklet çiğnemek,
 ayak vurmak ve benzeri can sıkıcı gürültü ve hareketlere izin vermezler.

 Gerçekte bu tür davranışlarda bulunan çocukların konsantre olabilmek için bunlara gereksinimi vardır.

 Erken ergenlik dönemindeki çocuklar çalışmak için ses ya da fon gürültülerine gereksinim duyarlar.

 Küçük çocuklar büyüklere göre daha az aydınlık ortamlarda daha rahat ederler.

 Bütün Bunlar Ne Anlama Geliyor?
 Yapılan araştırma göstermiştir ki,
 öğretim öğrencinin sosyal,
 duyusal,
 çevresel,
 beyin küresel tercihleri ile
 hareket gereksinimi ya da
 öğrenmenin günün hangi saatinde gerçekleştiği gibi etkenler ile örtüşmesi halinde başarı artmakta, davranış gelişmektedir.

 Öğretmenlerin de öğrenme türleri vardır ve içgüdüsel olarak bazı öğrenciler ile diğerlerinden daha kolay çalışırlar. Bunun nedeni öğretmen ve öğrencinin öğrenme türünün birbirine benzemesidir.

İdeal eğitimde hedef, okuldaki her öğrenci için bir öğrenme türü profili çıkarılıp, buna uygun öğrenme ortamları ve yaşantıları sunulmasıdır.

 Fakat o zamana kadar öğretmenler bazı önemli değişiklikler yapabilirler.

Öncelikle öğretmenler
 bir öğretme türünün diğerine göre üstün ya da zayıf olmadığı, sadece farklı olduğu anlayışını benimsemelidirler.

 Her öğrenme türü benzer zeka sınırlarını temsil etmektedir.

 Öğrenme türlerinin bazı unsurları deneyim yoluyla geliştirilirken, çoğu unsur doğal ve biyolojiktir ve değişime direnç gösterir.

 Bu nedenle çocukların kendi öğrenme türlerini öğretmenin öğrenme türüne uydurmasını beklemek anlamsız ve verimsiz bir beklenti olacaktır.

 Dunn ve diğer araştırmacılar öğrenme türleri açısından farklı kültürler arasında, aynı kültürün bireyleri arasında, dahası çekirdek aile bireyleri arasında bile farklılıklar olduğunu bulmuşlardır.

 Öğretmenler bir kez bu farklılıkları anladıklarında buna uygun çözümleri geliştirebilirler.

 Başarı düzeyleri düşük ya da yanlış davranışlar gösteren çocukların çoğunda bu durumun, gerçekte öğretmenin öğrenme türünden duydukları fiziksel rahatsızlıktan kaynaklandığı ortaya çıkmıştır.

 Daha sonra öğretmenler derslerini çok çeşitli öğretme stratejileri, etkinlikleri ve yaşantıları ile şekillendirmelidirler.

Farklı gurup seçenekleri,
 hareket etmeye fırsat verme,
 öğretim materyalleri ile etkileşim (örneğin öğrenme merkezleri düzenleme),
 yapılandırılmış ve yapılandırılmamış etkinlikler,
 sözlü açıklamalar,
 görsel kaynaklar
 bu çeşitlilik yaklaşımı için örnek olarak verilebilir.

 Son olarak öğretmenler sınıflarını değişik ışıklandırma ve ses ortamları, oturma düzenleri açısından gözden geçirip yeniden düzenleyebilirler. Böylece öğrencilere bulunmak istedikleri yere göre farklı seçenekler sunmuş olurlar.

 Rahat ve şirin bir okuma köşesi düzenlenebilir.
 Daha yumuşak bir ışıklandırma,
 rahat minderlerden oluşmuş oturma yerleri ve
 bazen hafif bir müzik bu köşenin ana teması olabilir.
 Sıcaklık ayarlamaları çocukların kendi tercihlerine göre giysi seçmeleri yoluyla yapılabilir.

 Yine çocukların konsantrasyon için yeme içme tercihlerine göre çerez türü atıştırma, su içme, çiklet çiğneme gibi seçeneklere izin verilebilir...

 Öğrencilere öğrenme türleri hakkında bilgi vererek ve kendi öğrenme türlerini belirlemelerine yardımcı olarak öğretmen seçtiği etkinlikleri (deneyimleriyle) daha anlamlı kılabilir.

 Çeşitlilik!
 Çeşitlilik yaşamın tuzu biberidir, ama her öğrencinin kendine özgü öğrenme türleri ve gereksinimleri açısından yaklaşıldığında yaşamsal önemi olan bir besindir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder