Ergenlik Dönemi
Ergenlik, çocukluktan erişkinliğe geçiş sürecidir. Bu süreç iç salgı bezlerinden salgılanan hormonlar tarafından başlatılır ve sürdürülür. Testis ve yumurtalık gibi cinsiyet organlarının ve cinse özgü dış görünüm özelliklerinin gelişmesi, büyüme ve kemik olgunlaşmasında belirgin hızlanma, vücut oranlarında ve bedensel yapıda değişiklik, ergenlik sürecinin özelliklerini oluşturur.
Vücutta ergenliğe yol açan hormonal değişikliklerin başlamasından sonra dış görünümdeki ilk değişiklikler kız çocuklarında 10 (8-13), erkeklerde 12 (9,5-15) yaşında ortaya çıkar. Değişikliklerin tamamlanması genellikle 3-5 yıl sürer. Ergenlik döneminin sonunda -kızlarda otalama 16, erkek çocuklarda 18 yaşında- bireyin büyüme ve gelişmesi büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Adolesans, kimi zaman ergenlikle eş anlamda kullanılmakla birlikte aslında, hayatın bu devresinde vücutta oluşan biyolojik değişikliklere eşlik eden ruhsal gelişme ve psikososyal değişiklikleri de kapsayan bir terimdir.
Ergenlik dönemi (büluğ çağı) 11-21 yaşları arasında dalgalanmaların yoğun görüldüğü zor bir dönemdir. Bu dönem “fırtına-gerginlik” dönemi olarak da bilinir. Ergenlik dönemi hem ergen için ve hem de ergenin ailesi için zor dönemdir. Aile ergeni anlamakta güçlük çekerken, ergen anlaşılma duygusunu tam olarak yaşayamadığını düşünür. Ebeveyn bu dönem, çocuğunu ne kadar tanır ve bu dönem özelliklerine vâkıf olabilirse ebeveyn-ergen çatışmaları o denli az olur. Ergen bedensel, cinsel, sosyal ve duygusal anlamda farklı bir döneme girmiştir. Bu gelişim sahalarında yaşadığı süreçler sebebiyle ergen kendisini farklı hisseder ve çoğu zaman kendisini tanımlamakta güçlük çeker.
Ergenlik Dönemiyle İlgili Sorunlar :
Vücuttaki yapısal değişikliklere ve çevreye uyum gerektiren bu dönem son derece duyarlı olunması gereken bir devredir. Çocukluktan çıkıp erişkinliğe ilk adımını atan insanın bedeninde ve biyolojik işlevlerinde meydana gelen değişikliklere alışması ve kabullenmesi, ayrıca fiziksel değişiklikleri nedeniyle çevresindekilerin kendisine karşı davranışlarına alışması gerekmektedir. Yine bu dönem okulda kendisinden beklenen sorumlulukların arttığı, içgüdülerini kontrol ederek davranışlarında ölçülü olmasının beklendiği bir dönemdir. Geleceği için meslek seçimi ve yaşam biçimi gibi konularda karar vermesi gerekmektedir.
1. Ergenlik dönemi ruhsal sıkıntıları :Ruhsal hastalık, insanın duygu, düşünce ve davranışlarında olağan dışı sapmaların ayrılıkların bulunmasıdır., diye tanımlanabilir. Ruhsal hastalık belirtileri rahatsız edici, acı verici, kişiyi ve çevresini mutsuz eden türden belirtilerdir. Kişinin uyumunu bozar, ilişkilerini sarsar, ve çalışmasını etkiler. Kimi ruhsal hastalık daha çok kişinin kendisine acı verir. Örneğin kuruntuları, korkuları, kaygıları ve üzüntüleri olan kişi, kendi içinde tedirgindir, mutsuzdur, ancak bu belirtiler toplumsal ilişkisini, çalışmasını önemli ölçüde aksatmaz. Nevrozla bu türden ruhsal hastalıklardır. Nevrotik kişi, daha çok kendi içinde uyumsuz olan, iç dengesi bozulmuş olan kişidir. Nevrotik kişi, kendisini çevreye uydurmaya, bu amaçla kendisini değiştirmeye uğraşan kişidir. Gerçeklerle ilişkisi kopmamıştır; bir bakıma gerçeklerin üstesinden gelmeye, altında ezilmemeye çabalar. Bun karşılık kişilik bozukluklarında, çatışma daha çok çevreyledir. Kişilik bozukluğu gösteren kişi, kendi iç dengesini koruyabilmek için çevresini değiştirmeye, çevreyi kendine uydurmaya çalışır. Örneğin anti sosyal bir kişi, davranışlarıyla çevreyi tedirgin ve mutsuz ederken kendisi bundan yararlanır, doyum sağlar.
Ruhsal hastalıkların çok çeşitli nedenleri vardır. Örneğin; psikozlar ateşli hastalıklara, beyindeki bozukluklara, hormon dengesizliklerine, alkol ve uyuşturucu ilaçlara, enfeksiyonlara bağlı olarak ortaya çıkabilirler. Psikozlarda kalıtımsal ve yapısal etkenler de rol oynarlar. Mide ülseri, astım gibi psikosomatik hastalıklarda ise, hem bedensel yatkınlık hem de ruhsal etkenler bir arada bulunurlar. Nevrozlarda da yatkınlık söz konusu edinmekteyse de, başlıca etkenlerin ruhsal olduğu görüşünde birleşilmektedir. Kişinin yaşantıları, aile içindeki eğitimi, geçirdiği ruhsal örselenmeler, belli başlı belirleyicidirler.
Ruhsal hastalıkların tanısı, hastayla yapılan görüşmeler, gözlemler, aileden alınan bilgiler ve gerektiğinde uygulanan psikolojik testler yardımıyla konur. Kişideki ruhsal belirtilerin yoğunluğu, süresi ve hangi koşullarda çıktığı göz önünde tutularak hastalığın ya da uyumsuzluğun derecesi belirlenebilir. Hiç kimse kendi kendine gerçekçi bir tanı koyamaz. Kendi sorunlarımızı ya abartma ya da yok sayma eğilimine göre değerlendirdiğimiz için varacağımız sonuç, yanıltıcı olur. Bununla birlikte kendi kendimize içten yanıtlar verebilirsek, ruh sağlığımız konusunda doğruya yakın bir sonuca varabiliriz.
2. Ergenlik Dönemi Depresyonları :
Depresyon, genlik çağında gençlik çağında tüm belirtileriyle çok seyrek olarak görülür. Ergenlik çağından önce süperegonun gelişmemiş olması, çocuğun kendini gözleme ve eleştirme yetisinin zayıflığı, dışa dönüklüğü, dürtülerin dizginleşmemiş oluşu nedeniyle durgunluk, çökkünlük, umutsuzluk, kendini suçlama gibi temel depresyon belirtileri apaçık ortaya çıkmazlar; çıksa da sürekli olmazlar. Başka bir deyişle, üstbenlik, benliği ve dürtüleri tama egemenliği altına alamaz. Genç, depresyona karşı kendini savunmaya girişir. Ortaya üstü örtülü,dolaylı ya da depresyon eşdeğerleri denen belirtiler çıkar. Altta yatan depresyon göstergesi olabilecek belirtiler şunlardır: Genç can sıkıntısı çeker ve tedirgindir; hiç bir işle uzun süre ilgilenemez, bir uğraştan diğerine yönelir. Ancak sonun getiremez. İstekle başladığı bir işten çabuk bıkar; coşku ile bezginlik arsında gider gelir. Dikkatini yoğunlaştırmakta güçlük çeker; okuduğunu anlamaz "okuduklarım kafama girmiyor" der, unutkanlıktan, dalgınlıktan yakınır. Ders dinleyemez ve başarısı düşer. Bedeniyle uğraşır, yorgunluktan, başa ağrısından, mide bulantısından, karın ağrısından, uykusuzluktan yakınır.
İlk gençlikte görülen davranış bozukluklarının bir çoğunun alta yatan bir değersizlik, benlik saygısında azalma ve yalnızlık duygularına bir tepki olarak, geliştikleri sıklıkla belirtilmektedir. Baş kaldırma ve saldırgan davranışlar, içteki bir güçlük duygusunu örtme çabaları olarak nitelendirilmişlerdir. Genç, kendinin güçsüz olmadığını kanıtlamaya uğraşmakta, depresyonla savaşmaktadır. Yalnızlık duygusundan kurtulmak için insanlardan kaçmak yerine onlara sokulmayı deneyebilir. Aile ilişkileri çok bozuk olan, evde istenmediğini, sevilmediğini duyumsayan bir genç, kişisel yakınlığı ev dışında arayabilir. Bu durumda eğer genç, bir kızsa beğenildiğini, aranıldığını görerek, ilişkilerini çok ileri götürebilir, sevgi açlığını irine sığınarak gidermeye çalışır. Cinsel yaklaşmayı sevgiyle karıştırır, ancak aradığını bulamayınca, ya da cinsel isteklerin doyurulmasıyla sevginin sona erdiğini görünce ve yüzüstü bırakılınca daha büyük bir çöküntüye uğrar; canına kıymaya kalkışabilir.
Ailede boşanma, ayrılık, ölüm gibi benlik saygısını azaltan durumlarda pek çok gencin ilk tepkisi davranış bozukluğu biçiminde olmaktadır. Gencin, birden umursamaz bir tutum takındığı, derslerine boş verdiği, okuldan kaçmaya, öğretmenlere karşı gelmeye başladığı, haylaz arkadaşlara kapıldığı gözlenir. Açıkça ayar tutamayan depresyon belirtisi göstermeyen genç, dolaylı olarak depresyonunu aşmaya çabalar. Kolay arkadaş edinemeyen kimi genç de ilişki alanını daha daraltıp, yanlış uğraşlara yönelebilir. Hayvan besleyerek tüm gününü onların bakımına ayırarak, onlarla konuşup severek, depresyona karşı kendini savunmaya çalışabilir.
3. Sigara ve Alkol Kullanımı :
Sigara ve alkol kullanımının başlaması genellikle ergenlik döneminde olur. Yapılan bir araştırma da göstermiştir ki;
• Anne ya da baba sigara veya alkol kullanıyorsa,
• Arkadaş grubunda sigara ve alkol kullanan varsa,
• Öğretmenlerinin sigara veya alkol kullandığını okulda veya dışarıda görüyorsa,
gencin kullanmaya başlama riski de artmaktadır. Bu konuda öncelikle yetişkinlerin olumlu model olması gerekir.
4. Uyuşturucu Kullanmaya Başlayan Genci Nasıl Tanıyabiliriz?
Aşağıdaki belirtiler gencin uyuşturucu kullanmaya başladığı konusunda anne ve babayı şüphelendirmelidir:
• Birden ortaya çıkan davranış değişikliği,
• Zaman zaman aşırı sinirlilik, gereksiz tepki, anlamsız kaygı, sıkıntı,
• Ağızda kuruluk, salyada azalma,
• Konuşmada güçlük, peltek konuşma,
• Yürümede dengesizlik, ellerde titreme,
• Terleme,
• Uyuklama, dalgınlık,
• Halsizlik, yorgunluk,
• Alışılmış arkadaş çevresi dışında yeni arkadaşlar edinme,
• Çevre değiştirme,
• Sorumluluklardan kaçma,
• Aşırı para harcama.
5. Ergenlerde İntihar Riski :
Kendi canına kıyma, gençlik çağında, trafik kazalarından sonra gelen en önemli ölüm nedenidir. Çocukluk çağında oldukça seyrek olan özkıyım girişimleri, ergenlik çağında başlayarak hızlı bir artış gösterir. Örneğin; ABD'de her yıl 15-20 yaşları arasında 4 bin gencin kendi canına kıydığı saptanmıştır. Bu sayı tüm nüfus içinde görülen intiharların %12'sini oluşturmaktadır. Özkıyım girişimleri ise, ölümle bitenlerin en az 10 katı olduğu kestirilmektedir. Erkekler arasında ölümle sonuçlanan intiharlar, kızlara göre 3 kat daha yüksektir. 15-19 yaşları arsında çok yüksek oranlara varan araba kazalarının bir çoğunun da gizli özkıyım girişimleri olduğu söylenebilir. Ayrıca gençler arasında özkıyım girişimlerinin eskiye göre hızlı bir artış gösterdiği gözlenmektedir. Ortalama özkıyım yaşı da gittikçe düşmektedir. En çok başvurulan canına kıyma yöntemi uyku ilaçları, yatıştırıcılar ve başka ilaçlar içmedir. Kendini asma, yüksekten atlama, ateşli silahla daha seyrek ve daha ciddi özkıyım girişimlerinde kullanılan yöntemlerdir.
Özkıyım girişim, .çaresiz kalan kişinin sorunlarından umutsuz bir kaçış olarak yorumlanabilir. Bu sorunlar kendinden e çevreden kaynaklanabilir. Sonuçta kişi, hiçbir çıkış yolu olmadığını, olaylar karşısında eli kolu bağlı kaldığını anlamakta, umutsuzluk, karamsarlık içine düşmekte gidişi değiştirecek güçten yoksun kaldığını görmektedir. Kendini ezilmiş, köşeye sıkıştırılmış hissetmekte, duyduğu öfkeyi dışa boşaltamadığı için kendine yöneltmektedir. Özkıyıma kalkışması hem kendini cezalandırma, hem de bu duruma düşmesine neden olanlardan Bir öç alma davranışıdır.
Öz kıyım girişimi bir anda oluveren bir davranıştır. Ama hazırlığı uzun sürer. Gencin, çocukluğundan gelen sorunların ergenlik çağında ortaya çıkan yeni çatışmalara ve durumlar eklenir. Gencin çevresiyle ilişkileri bozulur, yalnızlaşır, desteksiz kalır. Genellikle son bir olay, bir çatışma, bir darbe, örseleyici bir yaşantı, gencin savunmalarını yıkarak öz kıyımın tetiğini çeker.
Erken yaşlarda çekilen yoksunluklar, ana-babasızlık durumları, depresyon durumları vb tanımlar intihara götüren önemli etkenlerdir. Ayrıca kimin hangi koşullarda intihar girişimi yapacağını kestirmek zordur. Hangi yaşantı ve durumun, gencin dayanma gücünü aşıp onu intiharın eşiğine getireceği önceden bilinemez. Sürüp giden depresyona karşı gencin kullanabileceği savunmalar pek çoktur. Bu nedenle depresyon maskeli bir biçimde bir süre kendini gizleyebilir. Belli bir örseleyici olaydan sonra savunmalar yetersiz kalınca genç, intiharı son çözüm olarak deneyebilir.
Genç intiharına yol açan başlıca nedenler:
• Uzun süreli aile problemleri
• Ailede ilişki yokluğu
• Tırmanmakta olan aile içi sorunlar
• Sosyal ilişkilerde kopukluk ya da bozukluk
• Duyguların zayıf kontrolü
• Cinsel uyum zorlukları
• Sorunları çözmede başarısız çabalar
• Ailede veya gencin kendisinde depresyon veya diğer ruhsal bozukluklar
6. Ergen ne hisseder, nasıl davranmak ister?
1- Ergenin genel olarak duygularında istikrarsızlık olduğu görülür. Bir gün önce çok mutlu ve enerjik olan ergen ertesi gün kabuğuna çekilmiş ve bitkin olabilir. Duygular anlık olarak bile değişkenlik arz edebilir. Bu nedenle ebeveynin bunu kabul etmesi ve her defasında “Daha dün iyiydin, şimdi ne oldu?” türünde sorgulamalara ve baskıcı yaklaşımlara girmemesi gerekir.
2- Bu dönemde ergen duygularını çok dolu ve coşkulu yaşar. Gerek ses tonu ve vurgulamaları ve gerekse mimikleri önceki döneme göre duygularını daha fazla ifade ediyor niteliktedir.
3- Diğer dönemlere göre daha yoğun hayal kurar ve gerçekten zaman zaman uzaklaşır. Bu hayaller gelecek planlarını kapsayabileceği gibi genellikle karşı cinsle ilgili hayaller olabilmektedir.
4- Ergen zaman zaman yalnız kalma isteği içinde olabilir. Odasına çekilen ve yalnız kalmak istediğini söyleyen bir ergenin ciddi bir sorunu olduğu düşünülüp kaygılanılmamalıdır. Ergen kendisi ile baş başa kalıp yaşadıklarının muhasebesini yapma ihtiyacı hissedebilir.
5- Ergen kendini yorgun hissedebilir, buna bağlı olarak çalışmaya karşı isteksizdir. Vücut enerjisi âdeta büyümeye harcanıyor gibidir.
6- Ergen yaşadığı bedensel değişimlere bağlı olarak çekinebilir ve kendini saklama ve bu değişimlerden çevreyi haberdar etmeme isteği içinde olabilir.
7- Yeni şeyler deneme merakı artmıştır.
8- Bu dönemde arkadaş çok önemli bir noktadadır. Bu nedenle arkadaş seçimi konusunda ergenin dikkatli olması ve ailenin hassas davranması gerekir.
9- Bu dönemde ergenin fark edilme ve takdir edilme ihtiyacı vardır. Bu ihtiyacını aile içinde gideremeyen ergen, farklı arkadaş gruplarında bu ihtiyacını giderebilir.
7. Aileye düşen görevler :
Ergen her şeyden önce anlaşılma ve değer görme duygusunu yaşamalıdır. Bu nedenle ebeveynin bu duyguları yaşatma adına söz ve davranışları konusunda hassas olması gerekir. Aksi takdirde ergen bu duygularını tatmin adına farklı çevrelere ihtiyaç duyacaktır. Ergenle fikir alışverişleri yapılmalı; ergen, aile konuları dışında tutulmamalıdır. Çeşitli sorun ve konularda ergen objektif bir biçimde saygıyla dinlenmeli ve ortak paydalar bulunmaya çalışılmalıdır.
Nasihatler genellikle işe yaramaz, sadece ergenin o an ebeveyni dinlemesini sağlar, uzun vadede çözüm değildir. Ergenin arkadaşları eleştirilmemeli, ebeveyn bu konuda ergenin arkadaşlarını tanıma yoluna gitmeli ve bunu çocuğuna hissettirmelidir. Akabinde şayet hoş olmayan bir durum varsa bu, ergenle paylaşılabilir. Fakat tanımadan eleştirmek ergenin ebeveynini haksız bulmasından başka bir işe yaramaz. Sevgi eksik edilmemelidir. Evdeki genel ortamın gergin olmamasına dikkat edilmelidir. Ergenlik dönemi çatışmalı ve gergin geçiyorsa bir uzmandan destek alınmalıdır.
8. Gençlik Çağı Psikozları :
Gençlik çağında başlayan psikotik tepkiler, tanı bakımından şaşırtıcı özellikler gösterir. Bu bakımdan kesin tanı ancak iyiy bir izleme sonucu konabilir. Örneğin, başlangıçta şizofreni ön tanısı alan 50 genç kızdan izleme sonucu ancak 18'ine kesin şizofreni tanısı konmuştur. Geri kalanların 12'si intihar girişimi ve depresyon tanısı, 10'u davranış bozukluğu, 4'ü evden kaçma, 6'sı da anti-sosyal kişilik olarak belirlenmiştir.
Birçok başka araştırmada kişilik değişikliklerinin ve ağır davranış sapmalarının şizofrenin başlangıç belirtileri olabildiğini vurgulamaktadır. Şizofreni ile ilgili olmayan gençlik tepkileri, şizofreniyle karışacak özellikler gösterebilirler. Bu nedenle kesin tanı koymadan beklemek, belirlilerin gidişini izlemek gerekmektedir.
Şizofreni geliştiren 44 genç, yetişkinin lise çağındaki uyumları okul kayıtlarına göre incelendiğinde, ortaya ilginç bulgular çıkmaktadır: Bu hastaların lise çağında spor yapmadıkları, grup çalışmalarına katılmadıkları, kızlarla ilgilenmedikleri saptanmıştır. Okulda sorun çıkmayan ama pek aranmayan, sevilmeyen, önderlik nitelikleri olmayan, içine kapanık, kaygılı, bağımlı gençlerdir. Başka bir deyişle, şizoid kişilik özellikleri taşımaktadırlar.
Bu araştırmalardan şu sonuç çıkmaktadır: Şizofreniyi önceden kestirmemize yarayacak kesin ön belirtiler ve kişilik özellikleri yoktur. İki aşırı uçta yer alan şizoid kişilik yapısında olanlarla, çocukluklarında davranış bozukluğu gösteren gençler kümesinden şizofreni çıkma olasılığı daha güçlüdür. Ancak belirtelim ki, her şizoid kişilik zorunlu olarak şizofreni ile son bulmadığı gibi, her davranış bozukluğu da şizofrenin ön belirtisi sayılmaz.
"Annesi de erken konuşmuştu.", "Babası da geç yürümüştü." gibi sözleri sıklıkla duyarız. İşte bu söylenenler kalıtıma bağlı etkilerin, günlük dile yansımasıdır.
Belirli bir davranışın ne zaman ortaya çıkacağı, özel ve bozucu bir neden olmadığı durumda, kalıtsal olarak belirlenmiştir. Diğer bir deyişle; çeşitli davranışların ortaya çıkacağı yaşlar vardır. Bunların ortaya çıkması için ek bir çabaya ya da özel bir eğitime gerek yoktur.
Ergenlik dönemindeki gençlerin gelişiminde bireysel farklılıklar görülebilir. Bazen bir gencin bedensel gelişimi, zihinsel ve ruhsal gelişiminden geride olabilir. Bu durum, aile içi ya da arkadaş çevresinde, gençe küçük bir çocuk gibi davranılmasına neden olabilir. Genç de kendisini, yaşıtlarının arasında dışlanmış hissedebilir.
Bedensel olarak erken gelişen gençlerden de çok şey beklenir. Örneğin, henüz hazır olmadan, "Koca adam oldun." ya da "Koca kızsın." sözünü sıklıkla işitebilirler. Henüz yeterince olgunlaşmadıkları için yetişkinlerin beklentilerine yanıt veremezler; çünkü içleri henüz çocuktur.
Bazen beden gelişimi ile gencin hareket yeteneğindeki olgunlaşma eş zamanlı olmayabilir. Uzun boyu nedeniyle basketbol oynayan bir gencin hareketlerinde beceri eksikliği ve sakarlıklar görülebilir. Zihinsel yetenekleri ile sınıfın en başarılı öğrencilerinden olan bir öğrenci, ruhsal olgunlaşması açısından ve davranışları yönünden hâlâ çocukluk günlerinde olabilir.
Büyüme ve gelişmedeki farlılıklar her çocuğu ve genci "biricik", diğer bir deyişle "kendine özgü" kılar.
Erken ya da geç büyüme, az ya da çok gelişkin olma, gençleri iyi ya da kötü yapmaz; yalnızca farklı kılar. Bu farklılık da hem doğal hem güzeldir.
Sevgili öğrenciler, gelişmeniz arkadaşlarınıza göre gecikmiş olabilir. Bu bir eksiklik değildir ve sizde güvensizliğe neden olmamalıdır.
Gençler, uzun boylu olmak, bir an önce büyümek isterler. Ancak uzun boylu ya da gelişkin bir genç olmak kendimizi kabul ettirmenin tek koşulu değildir.
Sağlıklı bir kişilik gelişimi, olumlu olduğu kadar olumsuz yönlerinizi de bilerek, bunlarla baş etmeye çalışmanızla başlayacaktır.
Ergenlik döneminde, gelişmeniz açısından arkadaşlarınızla aranızda farklılıklar olması sizleri kaygılandırabilir. Ancak aileniz ve çevrenizdeki büyüklere sorarsanız görürsünüz ki, yakın akrabalarınız da benzer bir gelişim süreci geçirmiş ve onların da ergenlik özelliklerinin başlaması çevrelerinden farklı yaşlarda olmuştur.
Büyüme ve gelişmenin çok hızlı olduğu ergenlik döneminde beslenmeye elden geldiğince dikkat etmek, spor yapmak ve gerektiği kadar da dinlenmek, değişimi ve gelişimi olumlu yönde etkileyecek ve kolaylaştıracaktır.
Ergenler olarak yaşadığınız ya da yaşayacağınız değişimler sizi erişkinliğe hazırlayan hoş gelişmelerdir ve herkesçe yaşanır.
Ergenlik döneminin ilk yıllarında bedeninizdeki hızlı gelişmelere ayak uydurmanız zaman alabilir. Kendinizde ve arkadaşlarınızda gördüğünüz değişiklikleri merak ederseniz. Bedeninizdeki gelişme ve değişmeyi daha iyi anlayabilmek ve özümseyebilmek için de fırsat bulduğunuz her an aynanın karşısına geçmeniz doğaldır.
9. Ergenlik döneminde aile içi ilişkiler:
Ergenler, bağımsızlık istekleri doğrultusunda anne, baba ve ailedeki diğer büyükleriyle bazı tartışmalar yaşayabilir. Bu çatışmalar genellikle gündelik konulardadır; kiminle arkadaşlık edileceği, zamanın nasıl geçirileceği, ne yeneceği, ders çalışmanın nasıl olacağı gibi.
Sorunlar karşılıklı birbirini dinlemeyle, kızgınlığa ve kırgınlığa düşmeden, hoşgörü ve yapıcı tartışmayla çözülebilir.
Bazı durumlarda anne, baba ya da büyüklerinizle aranızda ciddi gerginliklerin oluşması da söz konusu olabilir. Çözüm için destek gereksinimi duyulan bu gibi durumlarda, sorunlar büyümeden ve bireyler örselenmeden, çocuk ve ergen ruh sağlığı alanında çalışanlardan yardım istemek gerekir.
10. Ergenlik döneminde arkadaşlarla ilişkiler:
Bu yaşlarda çocukluk yıllarına göre arkadaşlarla ilişkilerin niteliğinde de önemli değişimler yaşanır. Türü ve biçimi değişse de oyunların arkadaşlarla ilişkilerde hâlâ çok önemli yeri vardır. Ancak eskiden daha çok oyun ağırlıklı olan ilişkilerde artık uzun söyleşilerin ve birlikte olmanın verdiği keyif de ortaya çıkar.
Bu yaşlarda giyim şekli, saç biçimi gibi konularda arkadaşlar gittikçe daha fazla belirleyici olur. Sizler de arkadaşlarınız gibi görünmek ve davranmak isteyebilirsiniz.
Bu yaşlarda arkadaşlarınızla ilişkiler konusunda da değişimler yaşayabilirsiniz. Ortak değişim ve sorunlar yaşadığınız, sizinle aynı cinsiyetteki kişilerle daha yakın ilişki içine girersiniz. Bu dönemin özellikle ilk yıllarında kız çocuklar kız arkadaşlarıyla, erkek çocuklar ise erkek arkadaşlarıyla daha yakın olurlar.
Kızlar az sayıda kişiyle yakın arkadaşlık kurar, her etkinliği aynı arkadaşlarla paylaşmaktan zevk alır. Erkeklerin daha çok sayıda arkadaşı olur ve değişik etkinlikleri farklı arkadaşlarla yapmaktan zevk alabilirler. Örneğin; top oynamak için ayrı ya da ders çalışmak için ayrı grupları seçebilirler.
Ergenlik döneminde karşı cinsiyet (kızlar için erkekler, erkekler için kızlar), biraz uzaklaşılan ancak bir ölçüde de çekici bulunan ve merak edilen bir özellik kazanır. Genel olarak karşı cinsiyetle iyi dostlukların, arkadaşlıkların gelişmesi biraz daha ileri yaşlara (16-17) kayar. Ancak gelişimsel özelliklerde olduğu gibi, arkadaşlıklarda da önemli bireysel farklar olabilir.
Bu yaşlarda kızlarla erkeklerin arkadaşlık etmesi; yaşama hazırlanmaları, kendilerini daha iyi tanımaları, olayları olumlu algılamaları için çok yararlıdır. Cinsiyet farkı gözetmeksizin kuracağınız arkadaşlıklar sanatı, sporu ya da günlük etkinliklerinizi daha anlamlı kılacaktır.
Bazı kişiler kızlarla erkeklerin ancak flört ilişkisi içinde birlikte olabileceklerini düşünmektedir. Bu tür bir yaklaşım, kızlarla erkekler arasında sağlıklı dostlukların ve dayanışmanın oluşmasını engelleyebilir. Değişik bakış açılarının paylaşımı sizleri çok daha zenginleştirecek ve sosyalleştirecektir.
Sanatsal etkinlikler, çevrenizle ilişkilerinizde size çok yardımcı olacaktır. Sanat aracılığı ile diğer kişilerin duygu ve düşüncelerini paylaşabilme olanağınız artar. Sinema, tiyatro ve müzik gibi sanatsal katılımlar, gelişiminizi sağlam temele oturtmak için çok uygundur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder